1 Aralık 2009 Salı

Bir Fenomen: Acıların Çocuğu


1980'lerden 2009'a uzanan bir şöhret öyküsüyle Türkiye'nin yakın tarihine de ayna tutan Emrah, 27 yıllık serüvenini hiç saklamadan anlattı...

Emrah, Diyarbakır'da yoksulluk içinde büyümüş bir çocuktu. 1.5 yaşında babasını kaybetti, annesinden başka kimsesi yoktu. Sonra bir mucize oldu ve sesinin güzelliği keşfedildi. Çocuk yaşta stüdyolar ve setler arasında mekik dokudu. Ergenlik dönemi paparazzilerle birlikte geçti. Erken gelen şöhretin bedelini milyonların gözü önünde büyüyerek ödedi. 'Acıların Çocuğu' olarak fenomenleşti, filmlerindeki 'Benim hiç babam olmadı amca' replikleriyle, Türkiye'nin 1980'lerden bu yana içinde bulunduğu trajikomik durumuna da farkında olmadan damgasını vurdu.


Sorumluluk sahibi bir birey olmanın yükünü çok erken sırtladı. Zaten filmlerinde görmeye alışık olduğumuz o 'Küçük Emrah bakışı'nın altında yatan da aslında buydu: Sürekli çalışmak zorunda olduğu için çok merak ettiği Boğaz Köprüsü'nü bile göremeyen bir çocuğun iç dünyası...
27 yıldır hiç ara vermeden yürüdüğü kariyer yoluna mavi ceketi, beyaz papyonu ve incecik sesiyle başlayan 'Küçük Emrah' şimdi tarzını oturtmuş, şöhretin olgunluğuna erişmiş bir müzik adamı, başarılı bir şöhret yöneticisi ve marka temsilcisi...
Yorgun belki ama Türkiye'de değişime ayak uydurarak ayakta kalmanın da sevincini yaşıyor.
1980'lerden 2009'a uzanan bir şöhret öyküsüyle Türkiye'nin yakın tarihine de ayna tutan Emrah, 27 yıllık serüvenini hiç saklamadan
AKŞAM'a anlattı...

Bu 'Küçük' hikaye Türkiye'de geçti!
12 Eylül'den sonra 'arabesk'e gömülen Türkiye, 1984'te bu müziğin en küçük temsilcisiyle tanıştı. Ezik bakışları ve ince sesiyle 'acı'yı damardan aşılayan bir çocukla! Sahiciliği hemen tuttu. Sonra şarkılar da, Emrah da, ülke de değişti!

- Şöhretle tanışman 1984'te oldu. Daha önce neler yapıyordun?
1971 Ergani doğumluyum. Babam ben bir buçuk yaşındayken vefat etmiş. Çok iyi bir terziymiş. Annemin de babamın da ikinci evlilikleriydi. Üç kişilik çekirdek bir aileydik. Babam vefat ettikten sonra annemle Gülaman Köyü'ne gittik. Annem işe girdi ve ben orada ilkokula başladım.

- Şarkı söylüyor muydun?
O zaman bile detone olmazdım. İncecik sesimle söylediğim şarkılara herkes şaşırırdı. Bu durum müzik öğretmenimin de ilgisini çekti. Bir gün anneme gidip, 'Emrah'la iki-üç enstrüman ile bir kaset dolduralım. Hem hatıra olur hem de bir denemiş oluruz' demiş. Annem de izin verdi. Küçücük bir yerde, o zamanın sevilen türkülerini okudum. Aslında ilk kez üne ilkokulda kavuştum.

- Annen ne dedi kayıtları dinledikten sonra?
Annemin sesi çok güzeldir. Bana ondan geçmiş zaten. 'Senin sesin bu kadar güzel miydi?' dedi bana. Enstrümanla birlikte söyleyince sesim daha çok çıktı ortaya. Öğretmenim sağ olsun, onun sayesinde bir şekilde müzik yolu bana açılmış oldu.

- Bu kayıtların devamı geldi mi?
Annemin ilk evliliğinden olan ağabeylerim Diyarbakır'daydı. Bir gün onlara gittik. Annem şarkıları söyleyenin ben olduğumu çaktırmadan ağabeylerime kayıtları dinletti. Çok beğendiler. Videoların en meşhur olduğu dönemdi. Eniştemin bir video dükkanı vardı. Orada bir deneme çektik. Ağabeyim hep yanımdaydı bu arada. Ben zaten hiçbir şeyin farkında değildim. Ortaokula başlayan küçük bir çocuktum.

- Nasıl tanınmaya başladın?
Bu arada kayıtlar da devam ediyordu. Böyle dört tane amatör deneme albümü çektik. Diyarbakır'da birden meşhur oldum. Herkes beni tanımaya ve sesimi dinlemek için videoları satın almaya başladı. O dönemde yaşım küçük olduğu için 'Küçük Emrah' olarak ünlendim. Düğünlere, özel gecelere çıkmaya başladım. Nerede çıkacağıma ağabeylerim karar veriyorlardı.

- Senin söz hakkın var mıydı?
13 yaşında bir çocuk olarak söz hakkım yoktu. Ama zaten olmaması gerekiyordu. O yaşta hangi çocuk kendi hayatıyla ilgili karar veriyor ki?

- Okulda arkadaşlarınla vakit geçirebiliyor muydun?
Hayır, hiç vaktim olmadı. Sürekli çalışıyor ve kendimden yaşça büyük insanlarla vakit geçiriyordum.

- Çocukluk arkadaşın olmadı mı hiç?
Benim bir çocukluğum olamadı ki çalışmaktan. Çocukluk arkadaşım nasıl olsun.

İSTANBUL'A GELMEK HAYAL BİLE DEĞİLDİ
- Söylediğin şarkılar İstanbul'da nasıl duyuldu?
Şöhretim arttıkça Diyarbakır'da doldurduğumuz kayıtlar plakçı Mustafa Güneş'in eline ulaşmış. Allah rahmet eylesin, şu an burada olmamda onun katkısı büyüktür. Hayatımın dönüm noktasıdır. Ben nereden bileceğim İstanbul'u? Diyarbakır'dayken İstanbul'a dair bildiğim şey; Boğaziçi Köprüsü ve çok büyük bir kent olduğuydu. Buraya gelmek bizim için hayal bile değildi. Hayal olabilme olasılığı olan bir şeydi sadece.

- Güneş'e nasıl ulaşmış kayıtlar?
Biri benim Diyarbakır'da doldurduğum kayıtları çoğaltmak için ona getiriyormuş. O da sürekli eline ulaşan bu kayıtlardaki sesi merak edip Diyarbakır'a, eniştemin dükkanına gelmiş. Bir haber geldi, 'İstanbul'dan bir plakçı seninle görüşmek istiyor' diye. Önce inanmadım. Her şey rüya gibi geliyordu.

- O anda ne hissettin?
Zangır zangır titriyordum. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki küçük bir çocuk olarak adapte olmakta zorluk çekiyordum. 1984 yılında bütün aile apar topar İstanbul'a geldik.

- İlk geldiğinizde nerede kaldınız?
Mustafa Güneş bir süre bizi evinde misafir etti. Sonra ev tuttuk. Ama ailem beni hiç yalnız bırakmadı. Sürekli arkamdaydılar.

Kendimi Michael Jackson'a benzetiyorum ama o çok hata yaptı
Üne kavuşmaktan memnundum. Okulun en popüler çocuğuydum. Bu beni cezbediyordu. Maddiyatla ilgim yoktu. Çünkü parayı ailem idare ediyor, ben yine harçlık alıyordum. Diyarbakır'ın Karpuz Festivali'nde sahneye bile çıkmıştım, ki bu büyük bir şeydi. Dünyada benim geçtiğim yollardan geçen çok az insan var. Michael Jackson'ın hayatını kendime çok benzetirim. O da benim gibi çocukluktan başlayan bir şöhret serüvenine sahip. Ama ben onun düştüğü hatalara düşmedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder